Uzun İnce Bir Yoldayız (TRT)

Yaşllık nasıl bir haldir? Yaşla mı ilgilidir yoksa bir algı durumu mudur? Nasıl bakar toplumlar yaşlılara, nasıl bakar yaşlılar kendilerine? Ve nasıl bakar onlar için gönülden çalışmalar yapanlar yaşlılara? Bambaşka bir açıdan bakanlar neler yaparlar yaşlılar için? İşte bütün bu soruların cevapları...

Umut ÇINAR - Dünya Yaşlılık Derneği Başkanı

Belgin TURAN SATICI – Dünya Yaşlılık Derneği Başkan Yardımcısı ve Kişisel Gelişim Uzmanı

Kadın ve anne kimliği üstüne konuşmak üzere karşınızdayız. Ne oluyor bir kadın anne olunca? Neden birden bire değişiveriyor bütün toplumun anne olan kadına karşı algısı? Bu değişimin ne kadarı kadınların kendi seçimleri ne kadarı toplumun dayatmaları? Bu dayatmalar kadının kendi kimliği, hayatı ve planları üstüne nasıl bir baskı uyguluyor. Yok mudur anne kimliği ile kadın kimliğinin denge içinde olabildiği var oluş şekillleri.

İşte bütün bu soruların cevapların arıyoruz hep birlikte. Konuklarımız Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği’nden Selen Doğan ve Gazeteci Özlem Akarsu Çelik

Hiç farkına varmadan kaç şehirden geçtik, kaç şehirden hatıralar kaydettik ömür defterimize? Hangi şehirde bıraktık ilk sevdamızın kara gözlüsünü? Hangi şehrin toprağına emanet ettik canımızdan çok sevdiğimiz bir dostun cansız bedenini? Dilimizdeki şu otantik kelime hangi şehrin hatırası olarak asılı kalmış dudağımıza? İtiraf edemesek de kaç şehrin hasreti tütüyor burnumuzda?

İşte bugün şehirleri konuşmak üzere karşınızdayız. Bazen doğduğumuz yer deyip sahip çıktığımız, bazen doyduğumuz yer deyip mecburen seviyormuşuz gibi yaptığımız, bazen üçbeş günlük tatiller ile misafiri olduğumuz şehirler var bu gece sözlerimizde şiirlerimizde…

Büyüklerimiz bize hikâyeler anlatırdı. Binlerce yıllık sözlü geleneğin örneği hikâyeler... Eğlence olsun vakit geçsin diye mi anlatılırdı bu hikâyeler? Yoksa hayat dersleri vermek, içlerindeki incelikleri sezip hayatımıza aktarmamız, karşılaştığımız sorunlara çözümler bulmamız için mi? İşte bu gece bize anlatılan hikâyelerin sırlarını çözmek, taşıdıkları dersleri hayatlarımıza aktarmayı öğrenmek üzere karşınızdayız.

Bayhan BUDAK – Psikolog

Bir insanın yüzüne baktığımızda bir şekilde anlarız onun nasıl bir duygu ikliminde olduğunu ya da nasıl bir hayattan geldiğini. Yüzündeki çizgiler insanların sadece yaşlarını değil yaşanmışlıklarını da yansıtır hepimize. Yaşanan bütün bu haller yüzümüze izler bırakır ki işte o izler de karakterimizi ve hayatımızı bir ayna gibi yansıtır yüz okumayı bilen ustaların gözüne…

İşte bu akşam böyle bir yüz okuma sanatı ustası var programımızda; Fizyonomist Zühal Kılıç… Konuğumuzla yüz şekillerinin genellemelere sığıp sığmadığı, yüzlerindeki çizgilerin kaderlerinin şifrelerini verip vermediği üstüne konuşup, yüzümüzdeki çizgilerden yola çıkıp kendimizde neleri değiştirmemiz gerektiği üstüne söyleşeceğiz.

Rüyalarımız... Her gece hatırlasak da hatırlamasak da gittiğimiz o büyülü alemde izlediğimiz görüntüler. Bir anlamı olmalı rüyalar aleminin ve o alemde gördüklerimizin. Peki bu anlamı nasıl çözebiliriz? Rüya tabirleri kitaplarında yazan genel geçer tanımlar ile rüyamızı analiz etmek ne kadar doğru? Biz kendimiz rüyalarımızı nasıl analiz edip, mesajlarını alıp hayatımıza aktarabiliriz. Bu soruların cevapları programımızda

Nesrin DABAĞLAR – Nefes Koçu ve Rüya Analizi Eğitmeni

Kurtuluş Savaşını bize kazandıran, bitmiş tükenmiş bir imparatorluktan yepyeni bir ülke kurmayı başarmamızı sağlayan vatan sevgisi ve hür yaşama kararlılığı üstüne konuşmak üzere karşınızdayız. Sadece son yüzyılın penceresinden değil binlerce yıllık Türk tarihinin penceresinden bakıp, geleneğimizde, kültürümüzde binlerce yıldır var olan vatan algısını ve bağımsızlık tutkusu üstüne söyleşeceğiz.

Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU – H.Ü. Edebiyat Fakültesi Halk Bilimi Bölümü

Taraftarlık... 22 kişinin top peşinde koştuğu, binlerce insanın tribünlerde tek vücut haline geldiği, ekran başında aklın fikrin "Gooolll" sesine kilitlendiği bir insanlık hali... Nedir bu ruh halinin altında yatan, bileğimi kessen kanım şu renk bu renk akar diyecek kadar bir aidiyet hissetmek nasıl bir duygudur? İşte bu akşam takımının renkleri uğruna diyar diyar gezenleri, aklı fikri uçuracak kadar sağduyularını kaybedenleri, kimliklerini takımlarının taraftarlığı ile tanımlayanları konuşmak üzere karşınızdayız.
Dr. Zuhal YENİÇERİ - Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

Gülmek bize verilen bir armağan… Ancak ne yazık ki çoğumuz bu armağana sırtımız dönük hayatlar yaşıyoruz. Dertleri, kederleri, hüzünleri kutsayıp baş tacı ederken; gülen kahkaha atan insanlara yakışıksız yaftalar bile yapıştırır hale gelmişiz. Oysa gülmek bize beden, ruh, zihin sağlığı getiren bir armağan... Öyleyse gülmenin yollarını bulmalıyız. Durduk yerde gülünür mü, kahkaha atılır mı? Gülmek öğrenilir mi? Evet öğrenilir. Artık kahkaha atmak, gülmek öğretiliyor ve insanlar aldıkları eğitimlerle daha sağlıklı, neşeli hayatlara adım atıyor. İşte bu akşam biz de gülmenin, kahkaha atmanın yollarını öğrenip daha güler yüzlü bir hayata adım atmanın provaların yapacağız.

Akula Didem İNCEDEMİR – Kişisel Gelişim Uzmanı

Niye karar vermekte güçlükler çekeriz, neden en basit durumdan en hayati konulara kadar uzun karasızlık süreçleri yaşarız. Düşünüp taşınmanın, fikir danışmanın bir ölçüsü var mıdır? Karar vermek aslında geri planda bize neyin sorumluluğunu yükler. Aslında kaçtığımız karar almak mıdır yoksa sorumluluktan kaçmak mıdır? Karasızlığın bir ölçüsü var mıdır? Kişiliğimiz, karakterimiz, eğitimimiz görgümüz mü belirler kararlılık ya da kararsızlık kıvamlarımızı?

İşte bu akşam bütün bunları konuşmak üzere karşınızdayız. Konuğumuz psikolog Beyhan Budak ile kararlılık ve kararsızlık üstüne konuşup, bu kavramların arka planlarını göreceğiz. Aslında karasız kalışlarımızın, kara alamayışlarımızın ardında yatanları fark edip şaşkınlıklara düşeceğiz.

Bir kadın taksi şoförlüğü yapsa ya da kasaplığa soyunsa gazetelere haber olur. Oysa aynı işi yapan milyonlarca erkeğin hiçbiri şoför oldu ya da kasap oldu diye gazetelere haber olmaz. Neden?

Neden meslekleri kadın mesleği ya da erkek mesleği diye ayırırız? Kadınlara niçin ev işlerinin uzantısı gibi görülen meslekleri yakıştırırız? Fiziksel farklılıklar mıdır bize böyle düşündüren yoksa binlerce yıllık kayıtlar mı? İşte bu akşam mesleklerdeki cinsiyet ayırımlarını, altında yatan nedenleri ve bu durumun sonuçlarını konuşmak üzere karşınızdayız.

Sevna SOMUNCUOĞLU- Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği

Ramazan ayı... 11 Ayın sultanı ve bitmek üzere. Bayram var önümüzde... Ramazan ayı kutsal bir ay ise ve biz yaradanımızla bu kadar yakın bir ay geçirmişsek neden bitiminde bayram armağan etmiş Yüce Allah bizlere? Bayram olarak kutladığımız sadece üç gün müdür yoksa Ramazan ayı ile birlikte terbiye olan nefsimizle süreceğimiz bir ömürlük bayramın müjdecisi midir? İşte bu akşam bütün bunlara konuşmak üzere karışınızdayız.

Yrd. Doç. Remziye EGE – Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Evlilikler, birliktelikler bir kadın ile bir erkeğin birlikte yola çıkması ile başlar. Ancak zaman geçer ve yanyana iki yetişkin olarak yürüyen bu kadın ve erkek kimlik değiştirir bazen. Bir de bakarsınız ki kadın kadınlığı bırakmış eşinin anneliğine soyunmuş, erkek ise erkeklik kostümünü soyup küçük bir çocuğa dönüşmüştür. Evlilik ya da birliktelik de artık iki yetişkinin ilişkisi olmaktan çıkıp bambaşka bir şekle dönüşmüştür. İşte bu akşam kadınların eşlerine annelik yapmaya kalkıştığı, erkeklerin ise yetişkin olarak davranamayıp tökezledikleri evlilikleri konuşmak üzere karşınızdayız. Bu rol değişim ve karışımlarının birlikteliklere, evliliklere getirdiği olumsuzlukları ve çözüm yollarını arayıp bulacağız.

Beyhan BUDAK - Psikolog

Korkarız, insanız biz, korkarız elbette. Korkarız da bunca korku ne zaman, nasıl ekildi içimize? Biz hangi tecrübelerle, hangi fısıltılarla, hangi parmak sallamalar ile biriktirdik bunca korkuyu içimizde? Genlerimizle mi getirdik? Yoksa ekilip, dikildi mi bu korkular içimize?

İşte bu akşam görünür görünmez, ince kaba bütün korkularımızın peşine düşeceğiz. Köklerini, kaynaklarını bulup korkunun esaretinden, korkunun efendisi olmanın yollarını arayacağız.

Prof. Dr. Yıldırım DOĞAN - Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi

Ne çok duyuyoruz bu günlerde "Ah nerde eski ramazanlar?" serzenişini… Değişen zaman, değişen hayat şartları bir çok tadı alıp gitmekte hayatlarımızdan. Giden her tad ile biraz daha eksik biraz daha yoksul yaşanmakta hayatlar. Öyleyse ne yapacağız? Nasıl yakalayacağız elimizden kayıp giden bu tadları, bizi biz yapan gelenek ve görenekleri... İşte bu akşam kaybolup gitmekte olan gelenek ve göreneklerimizi nasıl yaşatıp, günümüz hayatlarına nasıl uyarlayabileceğimiz üstüne sohbet etmek üzere karşınızdayız.

Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU – H.Ü. Edebiyat Fakültesi Halk Bilimi Bölümü

Ramazan ayının görünen yüzü bilinir ancak görünmeyen yüzünde neler vardır? Ramazan ayında yaradanın bizden istediği nefs eğitimini başarabilmemiz içen bu görünmeyen taraflarını nasıl farkedebiliriz? Ramazandaki nefs terbiyesinin karakterimize kalıcı olarak yansıması için ramazan içerisinde ve sonrasında nasıl bir dikkat geliştirebiliriz? Bütün bu soruların cevabını konuğumuzdan öğreniyoruz.

Yrd. Doç. Remziye EGE – Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Etkili iletişimin bir yanı kendimizi doğru ifade etmek ise diğer yanı da etkili dinlemek… Bazen saatlerce konuşuruz, tartışırız ama bir türlü ne derdimizi anlatabilir ne de karşımızdakinin derdini anlayabiliriz. Anlaşamamakla kalmaz “beni nasıl dinliyorsun, dinleyip anlamadan hemen neden suçluyorsun?” vb. tepkiler verir ya da bu tür sözlere maruz kalırız. İşte bu akşam iletişimin iki temel unsurundan biri olan etkin dinleme üstüne konuşacağız.

Yrd.Doç. Okan Cem ÇIRAKOĞLU – Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi

Tükenmişlik sendromu nedir? Kişiliğimizle, yetiştiğimiz kültürle, yaşadığımız ülke şartları ile bir ilgisi var mı? Bizlerin depresyon diye bildiği aslında tükenmişlik sendromu mu? Ya da bu tükenmişlik sendromu adı verilen aslında şımarıklığın ya da sorumluktan kaçmanın süslü adı mı? Yoksa gerçekten hayatımız için çok ciddi bir alarmın işareti de biz mi anlamazdan geliyoruz?

Konuğumuz psikolog Beyhan Budak cevaplıyor.

"Dünya dua ile döner" derler. Dua ederiz herbirimiz bazen kendimiz bazen de sevdiklerimiz için. Ellerimizi açıp yaradandan dilekler dileriz. Dua her insan evladının bir anlamda sığındığı limandır şu hayatın zorlarına darlarına karşı. Ancak sadece ellerimiz açıp dilerken mi dua ederiz. Aslında ağzımızdan çıkan her söz bir anlamda dua ya da beddua mıdır? Bizler dua ederken, dilekler dilerken hayrı ve şerri düşünür müyüz? Dua deyip tanımladığımız acaba bizim algımızdaki dua fikri kadar mıdır yoksa bambaşka çemberleri de var mıdır?
İşte bu akşam dua üstüne konuşacağız.

Yrd. Doç. Remziye EGE - AÜ. İlahiyat Fakültesi

Diziler… Bütün kadınların zayıf, güzel ve şık olduğu, bütün erkeklerin ise cesur, yakışıklı ve zengin olduğu kurmaca hayatlar… Hepsi kurmaca kurmaca olmasına ama hayatlarımıza etkisi acaba bir kurmacanın hafifliğinde mi? Yoksa farkında olmadan her birimiz bu kurmaca hayatlardan değişik şekillerde etkileniyor muyuz? İşte bu akşam diziler, kadınlar ve hayatlarımıza etkileri üstüne söyleşeceğiz.
Selen DOĞAN – Uçan Süpürge
Sibel GÜNEŞ – Uçan Süpürge Haber Merkezi Editörü

Ne zamandır alışveriş yapmak mutlu olmanın bir çaresi oldu? “Tabakta kalan lokma ağlar” diyerek büyütülen bizler ne zaman tencere dolusu yemeği çöpe döker olduk? “Bu parayı ben kazanıyorum, istediğim şekilde harcarım” demek acaba komşularımız aç yatarken bize yakışıyor mu? İşte bu akşam bütün bu sorulara cevap aramak üzere karşınızdayız. İsraf ve lüks düşkünlüğü üstüne konuşacağız.

Prof.Dr. Celal TÜRER - AÜ.İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Ölüm... Sırlarla dolu bir kavram. Hiçbirimiz bilmiyoruz ölümün nasıl bir hal olduğunu. Her canlı ölümü tadacaktır diyor kutsal kitabımızdaki ayet. Hepimiz biliriz ölümün bir gün mutlak başımıza geleceğini ama buna rağmen hiç kendimize yakıştırmayız. Hep başkaları ölür biz ise hiç ölmeyecekmiş gibi sarılırız dünya hayatına. Bu nasıl bir karmaşa hem öleceğimizi bilip hem de bu kadar hayata tutunarak yaşama içgüdüsüne sahip olmak. İşte bu akşam bu zor kavram üzerine konuşmak üzere karşınızdayız.

Zuhal YENİÇERİ – Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

Sen beni hiç sevmiyorsun! Bir kere bile sevdiğini söylemedin... Ne çok söylenir bu sözler insanlar arasında. Sevildiğimizi duymak, sevdiğimizi söylemek isteriz. İyi de sadece kelimeler midir sevginin dili... Bambaşka diller kullanıyor olabilir mi sevgi?
İşte bu akşam bu soruya cevap arayıp sevginin başka hangi dilleri kullandığını öğreneceğiz.

Nesrin DABAĞLAR - Yaşam ve Nefes Koçu

Çocuk Gelinler...
Bütün dünyada 2020 yılında sayılarının 14 milyonu bulması beklenen çocuk gelinler sorunu insanlığın bu çağda hala kanayan yarası...
Bu yaraya parmak basmak üzere üç yıldır yürütülen bir proje var. Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği ile Sabancı Vakfı işbirliği ile yürütülen proje kapsamında sadece ülkemizde değil aynı zamanda Hindistan, Bangladeş, Nijer ve Nijerya’daki çocuk gelinler sorunu üstüne çalışılıyor. Çocuk Gelinler Projesi ve ayrıntılar...

Sevna SOMUNCUOĞLU- Uçan Süpürge

Selen DOĞAN – Çocuk gelinler Projesi Platform Sözcüsü

Bahar geldi, içimizde bir tatlı heyecan bir tatlı telaş. Öyleyse bu hafta bırakalım ağır konuları, bırakalım çözüm bekleyen sorunları; içimizdeki heyecana kulak verip bir haftalığına da olsa zihnimizi değil ruhumuzu besleyelim. Nedir ruhun gıdası müzik, şiir, güzel sözler. Bunu da öyle sıradan yapmayalım, alalım taş plakların yıllar öncesinden gelen ruhlarını, katalım müzik aralarına şairlerin dizilerini, ekleyelim naçizane kendi gönlümüzden geçen bahar cümlelerini hep birlikte bir bahar karşılaması yapalım.
Süleyman DURDAĞ - Kolleksiyoner

Bazen kaçırırız ölçüyü… Eşimizle, sevgilimizle, annemizle, babamızla, kardeşlerimizle, arkadaşlarımızla, komşularımızla ilişkilerimizde tuhaf bir bağımlılıkla hareket ederiz… Sanki yapışık ikizler gibi yaşamaya başlarız. Aramızda ne mahrem kalır ne de sır.

Öyle bir hale geliriz ki kim ise yapışıp kaldığımız onsuz nefes alamaz oluruz.. Abartır abartır ondan bir lokma ayrı yesek boğazımıza dizilir, onsuz alışverişe gitsek elimiz ayağımız karışır, tek başına yola çıkmak zorunda kalsak yolumuzu şaşırır oluruz.
İyi de bir insana bu kadar yapışıp kalmak, tabiri caizse bağımlı olmak normal mi?

İşte bu akşam bağlılık ile bağımlılık arasındaki farkları ve artık bir tür bağımlılık sayılan insana bağımlılığı
konuşmak üzere karşınızdayız.

Yrd. Doç. Emine DURMUŞ – İnönü Üniversitesi

Hani durmadan konuşuyoruz ya, hani durmadan cümlelere bürünmüş düşüncelerle yaşıyoruz ya ne oluyor biz konuşurken ya da düşünceler ile yaşarken?
Aklımızdan geçenler, dilimizden dökülenler boşlukta savrulup gidiyor mu ya da unutulup çöpe mi atılıyor. Yoksa bambaşka bir sistem işleyişi içinde bizim kaderimizi mi belirliyor?
Söz büyüdür...
Sözlerimiz, düşündüklerimiz bize ve karımızdaki insanlara nasıl etki ediyor?
Bu soruların cevaplarını aramak üzere karşınızdayız.

Nesrin DABAĞLAR - Nefes ve Yaşam Koçu

Dünyanın en barışçıl insanları sayılan Tibet rahiplerinin bile şiddete başvurduğu bir dönemde ne oluyor biz insanlara? Neden bütün insanlık birbirini kırıyor, neden en sevdiğimiz canlarımız olan kadınlarımıza, çocuklarımıza bunca şiddet uygulanıyor? En önemlisi içimize bu şiddet tohumunu veren Yüce Yaradan den bizi nasıl bir sınava tabi tutuyor? İşte bu gece bütün bu soruların cevaplarını Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Celal Türer’ den öğrenmek üzere karşınızdayız.

İsimlerimiz… Biz doğmadan belirlenip ezan ile kulağımıza okunup bir ömür boyu taşıdığımız isimlerimiz… Hepimizin isminin bir hikayesi vardır, kimi ataların, kimi askerlik arkadaşlarının, kimileri ermişlerin, kimileri de sevilen ünlülerin adını taşır bir ömür boyu… Sesler topluluğudur isimlerimiz, adımızı oluşturan harflerin birleşiminden oluşan. İsimlerimizin var mıdır kaderimize, karakterimize bir etkisi? Bizlerin merak ettiği bu soru insanlık tarihi boyunca hep merak edilmiş ve çeşitli kuramlar geliştirilmiş isimlerimize ve kaderlerimize dair. Bunlardan biri de hayatın tamamen sayısal bir dizinden oluştuğu varsayımına dayanan nümeroloji… İşte bu akşam hep birlikte nümerolojinin isimlerimize, kaderlerimize bakışını öğreneceğiz hep birlikte. İsim değişince kaderin değiştiğini iddia eden bu ilim üstüne bilgiler alacağız.

Rafet Gökhan AYYÜCE – Nümerolog

Bazen sabah bir küçük olay olur bütün bir günümüz zehrolur gider. Devrilen bir bardak çayın tetiklediği sinirlerimiz ile bir de bakarız ki koca günümüz gerilim içinde geçmiş. Hatta bazen öyle olaylar olur ki sadece bir günümüz değil bazen aylarımız bazen de yıllarımız zehrolur. Peki nedir bize hayatı zehreden, olaylar mı insanlar mı yoksa kendimiz mi? İşte bu akşam bu sorunun cevabını arayacağız konuğumuzla birlikte.

Yrd.Doç. Okan Cem ÇIRAKOĞLU – Başkent Üniv. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi

" Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bâl olmuş sana" Divan şairi Nedim'in bu mısrasındaki nezaket çoktandır çekip gitmiş hayatımızdan. Ne büyüklerimizi artık büyük beller önlerinde saygıyla davranır, ne küçüklerimizi küçük bilir karşılarında sevgiyle konuşur olmuşuz. Canımız ciğerimiz dediğimiz sevdiklerimize bile öfke anlarında hayvan isimleri ile bağırıp çağırır hale gelmişiz. Nerede nezaket, nerde edep, nerde saygı? Ve bizler neleri kaybediyoruz bunca hoyrat, bunca kabayken?
İşte bu gece hayatlarımızdaki nezaketi, inceliği, saygıyı, edebi konuşmak üzere karşınızdayız. İnceliklerin hayatlarımıza neler katacağını Adab-ı Muaşeret Kuralları kitabının Yazarı Yasemin Tecimer'den öğreneceğiz.

Kış? Belki de mevsimlerin en zorlayanı... Çoğumuz sevmeyiz kışı hani kar yağıp heryer beyaza boyandığında şöyle bir ne güzel desek de dışarı adım attığımız anda birden vazgeçeriz kışı güzel bulmaktan. Oysa kış da mevsimlerden bir mevsim ve var onun da kendine göre bir güzelliği ve bize anlatmak istediği sözleri. İşte bu akşam kışa bıkkınlıkla, istenmeyen gözüyle değil bambaşka bir gözle bakacağız. Şairlerin, yazarların kış düşüncelerinden yola çıkıp kışı kendimize hoş eyleyeceğiz...

Sanal alem yalan alem denir. Doğru mudur? Bilmiyoruz ama bu konuda medyaya yansıyan haberlere bakarsak doğruluk payı çok yüksek. Öyle sık rastlıyoruz ki sanal alemde kuzu gibi görünenlerin gerçek alemde kurt olduklarının ortaya çıkışına. Çünkü öyle bir alem ki ismini bile doğru söylemene gerek yok. Al bir takma isim dök içinde ne varsa. İşte bu akşam o takma isimlerimizle ya da gerçek isimlerimizle internete yansıyan yüzümüzü konuşmak üzere karşınızdayız. Gerçek hayattaki karakterlerimiz sanal aleme geçince acaba ne hale dönüşüyor?

Yrd.Doç Emine Durmuş -Malatya İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi

Uzun ince bir yolda gece gündüz gidilen bir yoldur hayat. Bizler ise o hayatın yolcuları. Bilmeyiz bu yola neden çıktık, bilmeyiz bu yolun sonunda nereye varacağımızı. Bilgisi verilmez bize bu yolun tam da orta yerine neden konulduğumuzun. Bize sadece yürümek, yol almak düşer. Gitmek her an her, saniye bir adım daha atmak.

Nasıl bir yolcu olacağız bu yolda, nasıl bir yolculuk yapacağız bu hayatta?
İşte bu akşam yol ve yolculuğu konuşmak üzere karşınızdayız. Doğumdan ölüme giden bu yolculuğa nasıl anlam ve değer katabileceğimizi Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Celal Türer’ den öğreneceğiz.

Prof. Dr.Celal TÜRER - Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

2013... Daha dün gibi2012'ye girdiğimiz gece, ne çabuk geçti koskoca bir yıl?

Bu aralar en çok duyduğumuz cümle bu olsa gerek. Eski yıl yeni yıl... Kendimizce günleri sayıp, saatleri hesaplayıp, yılları deviriyoruz. Oysa insandan başka hiçbir canlının böyle bir hesabı kitabı yok. Öyleyse biz insanların nedir bu zaman ile derdi? Sümerler zamanından bu yana neden bir ölçme biçme sayma derdine girmişler? İşte bu akşam, insanların takvimler ile olan yolculuğunu anlatmak üzere karşınızdayız.

Haldun CEZAYİRLİOĞLU – Takvim Araştırmacısı ve Kolleksiyoner

Bir kıyamet söylentisi almış başını gidiyor. Nerdeyse dünyanın dörtbir yanında insanlar Maya takviminin 21 Aralıkta sona ermesini baz alarak kıyamet senaryoları kuruyor. Geçen yıldan başlayan bu kıyamet söylentileri 21 aralık yaklaştıkça daha da abartılarak konuşulur hale gelmiş durumda. İş sadece konuşmakla kalsa belki bir sorun olmayacak ama işi öyle abartanlar var ki insanın aklına acaba sorusunun gelmemesi de mümkün değil. Kolay değil elbette ki kıyamet söylentileri karşısında kayıtsız kalmak. Çünkü bütün semavi dinlerin kabul ettiği ve mutlak gerçekleşeceğini haber verdiği bir son kıyamet hem bizler hem de dünya için.İşte biz de bu gece mademki bunca kıyamet söylentisi dolaşıyor ortalıkta biz de bu konuyu konuşalım istedik. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doktor Remziye EGE ile kıyamet üstüne söyleşeceğiz. Kıyamet nedir, alametleri var mıdır, Kuran-ı kerim’de kıyamet ile ilgili neler söylenmiştir, bütün bu soruların cevabını hep birlikte öğreneceğiz

Ayrılırız içimiz yanar, heyecanlanırız karnımızda atlılar koşar, karar veremeyiz başımız döner, sıkılırız içimiz şişer... Ayrılık, heyecan, karar, sıkıntı... Bu ve bunlar gibi nice kavram var hayatımızda elle tutulmaz gözle görülmez.Tutulmazlar görülmezler ama her birinin etkisi bedenimizde yankılanır. bu yankıyı yaratan nedir, kas, kemik, sinir yığını olan fiziksel varlığımız mı? Yoksa bambaşka varoluş şekillerimiz mi? İşte bu gece bambaşka varoluş formlarımız üstüne konuşmak üzere karşınızdayız. Enerji beden, çakralar, aura kavramlarının ne olduğunu, biziler için nasıl bir önem taşıdığını Yaşam Enerjisi Uzmanı Kadir Tuğtekin OK'tan öğreneceğiz.

İster görücü usulü olsun ister aşk evliliği… Nerdeyse bütün evliliklerde aynı süreçler işler. İlk zamanlar canım cicim demeler, eşin üstüne titremeler, bir gün görülmeyince hasret denizlerinde yanmalar derken; zaman geçer evliğin tozpembe rengi solmaya başlar. Keyfiyetler mecburiyetlere, zevkler eziyete dönüşür. Peki neden? Ömür boyu birlikte mutlu olmak üzere yola çıkan bu iki insan ne olur da kendini bir kafesin içinde nefes alamayan bir esir halinde hissetmeye başlar. İşte bu gece bu konuyu konuşmak üzere karşınızdayız. Evliliklerde kişisel alanlarımızı belirlemek, eşimizle paylaştığımız ortak alanda sınırlarımızı çizmek, evliliğimize yaptığımız yatırım kadar kendimize de yatırım yapmanın uzun soluklu birlikteliğimize olan katkılarını konuğumuz Psikolog Beyhan BUDAK'tan öğrenceğiz

Dilimizde tüy biter, bir türlü derdimizi anlatamayız, çabalamaktan göbeğimiz çatlar, kimseyi kendimize inandıramayız. Neden anlatamıyoruz, neden inandıramıyoruz? İkna yeteneğimiz olmadığı için mi? Bu yetenek yoksa bizde ne yapalım hep başkalarının yaptırımlarına göre mi yaşayalım? Elbette ki değil, ikna yeteneği bazı insanlara yaradan tarafından bahşedilmiş olsa da aslında teknikleri olan ve öğrenilen bir kavram. İşte bu gece ikna tekniklerini öğreneceğiz hep birlikte. Konuğumuz İndigo Dergisi yazarı ve eğitmen Cem Özüak olacak.

Türkülerimiz

Ana südü gibi candan

Ana südü gibi temiz

Türkülerde tüter dağ dağ yayla yayla

Köyümüz, köylümüz, memleketimiz

Ah bu türküler, köy türküleri

Dilimizin tuzu biberi

Memleket ahvalini onlardan sor

Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i

Öleni kalanı gidip gelmeyeni

Ben türkülerden aldım haberi

Ah bu türküler köy türküleri

Mis gibi insan kokar mis gibi toprak

Hilesiz hurdasız çırıl çıplak.

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

Türkü'nün tadı bambaşkadır. Bütün müzikler güzeldir elbet ama Türkülerimiz bambaşkadır; kodlanmıştır genlerimize. İşte bu gece türküler dinleyeceğiz hep birlikte ama öyle sıradan bir dinleyişle değil. Taş plaklardan; yıllar öncesinden gelecek bütün sesler ve sözler. Gramofonlar kurulacak, taş plaklar dönecek, o yıllara gideceğiz hep birlikte. Tüm dinleyenlerimizi bekliyoruz.

Süleyman DURDAĞ - Kolleksiyoner

Sabır… Dilimizde olan ama hayatımızda ne zaman, ne kadar, nasıl yer bulduğunu bilemediğimiz kavram. Hep sabır öğütlenir bize. Sabredin denir; dara zora düştüğümüz zaman. Sabredin denir bir derde bir hastalığa yakalandığımız zaman. Sabredenlerin muratlarına ereceğini müjdeler atasözlerimiz. Sabredersek korukların helvaya dönüşeceğini öğütler büyüklerimiz.

Nedir sabır; beklemek, sesiz kalıp kabul etmek mi yoksa tam aksine aktif bir şekilde tam da hayatın içinde hareket halinde olmak mı? İnandığımız, hayal ettiğimiz hedeflediğimiz her ne varsa o yolda ilerlerken karşımıza çıkan aksiliklere, engellere rağmen inadına yürümek, ilerlemek için yılmadan yola devam etmek midir sabır?

İşte bu akşam bu soruların cevaplarını arayacağız hep birlikte. Program konuğumuz Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim görevlisi Dr. Remziye Ege olacak.

Kurban kavramının temelinde hangi duygu yatar? Bu insanlık tarihi içinde nasıl bir gelişim, değişim göstermiştir?

İnsanlık tarih boyunca neleri kurban etmiştir?

Kurban sadece canlı hayvanlardan mı oluşmuştur?

İslamiyet ile birlikte kurban kavramında nasıl bir değişim oluşmuştur?

Prof. Dr. Celal TÜRER Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Doç.Dr. Müfit Selim SARUHAN Artada Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (İslam Felsefesi ABD)

Yalan… Hani ben hiç yalan söylemem diyenlerin bile tam da o cümleyi kurarken kendilerini inkar ettikleri gerçek. Hepimiz yalan söyleriz şu ya da bu şekilde. Söyleriz ama kabul etmeyiz bir türlü.

Ya da sorunlarla uğraşmak yerine yalana sığınıp kaçak mı yaşıyoruz?

Yalan söyleyen bizler; doğuştan mı yalancı oluyoruz yoksa öğrene öğrene mi “yalanın kırkını bin para”ya satıyoruz. Korkaklar mı yalancıdır daha çok cesurlar mı? Aptal yalancıların mumu mu yatsıya kadar yanar? Mumu hiç sönmeyen yalanlar söylemek zeka işi midir?

Ve söylediğimiz bu yalanlar aslında bizim bedensel, ruhsal, duygusal dünyamıza nasıl bir bedelle geri döner?

İşte bu gece bu soruların cevaplarını Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü öğretim görevlisi Zuhal Yeniçeri’den öğreneceğiz.

Zuhal YENİÇERİ – Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

"Ben küçükken", ya da "bundan on yıl önce" diye söze başlayıp anlattığımız ne çok hikayemiz vardır. Normal şartlarda akşam yediği yemeği hatırlamayan zihnimiz geçmişe ait bazı olayları hiç unutmaz ve bir çağrışımla tekrar tekrar hatırlar. Hatırlamakla kalmaz o geçmişte yaşanan anın duygusunu da bugünümüze taşır. Sanki yeniden yaşanıyormuş gibi acıtır, incitir, öfkelendirir bizi. Acı bir hatıra deyip geçeriz bu tür hikayelerimize sohbetlerimizde ve geçti gitti deriz. Deriz de geçip gittiyse neden hala bu kadar etkileniyoruz üstünden bin yıl geçmiş bu olaydan? Sadece "acı bir anı" diye geçiştirebileceğimiz kadar masum mu bu hikayelerimiz? İşte bu gece hikayelerimizi, unutulmayan o hatıralarımızın hiç de masum olmadığını, bugünümüzü esaret altına alacak kadar etkin olduğunu, bu esaretten kurtulmanın yöntemlerini anlatmak üzere karşınızdayız.

Nesrin DABAĞLAR – İNDİGO Dergisi Yazarı / Nefes ve Rüya Eğitmeni

Duyduğumuz yaptığımız hissettiğimiz her ne var ise bize mi ait yoksa bize yüklenen öğretiye mi ait? Bize ait olduğunu sandığımız fikirlerimiz hep aynı mı kalmak zorunda? Yani dünya bile günde bir tur atıp yerinde durmazken bizim fikirlerimiz aynı yerde, aynı noktada mı kalmalı? Yoksa o dil ile kulak arasında yer alan zihinde sürekli işlenip kendini yenilemeli mi? Hatta öyle bir hale gelmeli ki her duyduğuna her gördüğüne sanki ilk defa duyuyor, görüyormuş gibi kendi bildiklerimizden bile uzak kalarak mı bakmalı?

Bu gece bu konuyu konuşmak üzere karşınızdayız. Yani zihinlerimizi, duygularımızı, davranışlarımızı nasıl kendimize özgü ve özgür kılabiliriz. Her bir yandan her an her saniye pompalanan bilgilerden, yaptırımlardan, değer yargılarından korunarak kendi öznel bakış açımızı ve yargılarımızı nasıl oluşturabiliriz. İşte bütün bu soruların cevaplarını konuğumuz Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Okan Cem Çırakoğlu ile birlikte arayacağız.

İlk olarak sudan yaratıldı dünya, sonra karalar çıktı. Su sızdığı her çatlaktan unufak etti kayaları; toprak oluştu, ardından bitkiler hayvanlar, canlılar, insanlar.

Suyun hafızası var demeye başladı araştırmacılar. Su canlıdır; pozitif - negatif duyguları algılar diyor Japon araştırmacı Emota ve müziğe, söze ve kavramlara tepki verdiğini kanıtlıyor deneylerinde

Yaradanın bize sunduğu bir mucize su. Kendisi hayat olup bizi hayatta tutan. Bununla kalmayıp binlerce yıllık sırları taşıyıp, üzülen, sevinen, sevgi ile titreşen bir mucize.

Bunca sırrı içinde taşıyan, bir anlamda gülüp ağlayan su bedenimize girdiğinde acaba bize hangi sırları fısıldıyor?

İşte bu gece bütün bu sorularımıza cevaplar aramak, bedensel varlığımızın yaşam kaynağı olan suyun ruhsal varlığımız için taşıdığı anlamı, bizim görmediğimiz sırlı yüzündeki mucizeleri konuğumuz Kişisel ve ruhsal Gelişim Eğitmeni Güler Pınarbaşı'ndan almak üzere karşınızdayız.

Bir insanı kendimizden vazgeçecek kadar sevebilir miyiz? "Koşulsuz sevgi" diye dillere dolanan kavram gerçek hayatta var mıdır? "Senin için ölürüm" diye naralar attığımız insan için bile; "benim duygularım, benim isteklerim, benim arzularım" diye ayak diretiyorsak biz gerçekten sevmeyi biliyor muyuz? Yoksa sevgi sandığımız sadece bir yanılsama mı, bambaşka duygularla karıştırdığımız?

İşte bu gece gerçek sevgi nedir, biz sevgiyi hangi duygularla karıştırıyoruz ve bizlerin gerçekten sevmesine engel olan o duygusal parazitler nelerdir konusunu konuşmak üzere karşınızdayız.

Gülenay Pema GAURİ – Bütünsel Yaşam ve İlişki Koçu

Bir akış, bir süreç kendi içinde değişen, dönüşen bir nehir zihin dediğimiz.
Zihni işlemeyen akmayan hiçbir kul yoktur ama yavaş ama hızlı her insanın işleyen bir zihni; ve ama az ama çok biraz aklı vardır. İşleyen bu zihnimiz ve sahip olduğumuz akıl ile nasıl bir denge kurup nasıl bir akış yaratalım ki bizler hem bu dünya hayatımızı cennete çevirip hem de ahret hayatımızın cennetini hazırlayalım?

İşte bu nedenledir ki kutsal kitabımız kuranı kerimde defalarca şu ifade tekrar edilmiştir. Bir olay bir durum anlatıldıktan sonra “Şüphesiz ki aklını kullananlar için bundan alınacak dersler vardır”

İşte bu gece bu dersleri nasıl anlabileceğimizin yollarını arayacağız hepbirlikte.

Dr. Remziye EGE – AÜ İlahiyat Fakültesi

Hayat durgun akan bir nehir gibi hani kıyısında oturup da akmıyor sandığımız. Oysa atalar demişler çok net:"Giden gün ömürdendir" İşte gelmez sandığımız bayram gelip geçti bile..

Yarın normal bir güne uyanacağız. Ama içimizde bayramdan kalan bir buruk sevinç ile...

Acaba bütün hayatımız bayram olamaz mı? Bir bayram tadında yaşanmaz mı şu hayat? İşte bu gece geçip giden bayramdan feyz alıp hayatımızı bayrama nasıl çevirebiliriz konusunda sözlerimiz olacak...

Bir büyülü âlemdir rüyalar, bilim t