ÖZET DİNLE
YORUM DİNLE
Kitap Özeti : Ölü Canlar
Baş kahramanın adı Çiçikof‘tur. Tam adı ise Pavel İvanoviç Çiçikof'tur. Roman Çiçikof’un N…şehrinin (şehrin ismi gizlenmiş. Postmodern yazarlar olan Yusuf Atılgan, Orhan Pamuk gibi yazarlarda da bu şekilde sıkça rastlanır.) merkezindeki bir otelin önünde durur ve asıl kısım böyle başlayacaktır.
Yanında arabacısı Selifan ve Uşağı Petruşka ile seyahat etmektedir. Bundan sonra yaklaşık bir 10 sayfa otel, etrafı, insanlar vs. betimlemelere başlayacaktır yazar.
Biz bu kısımda Gogol’un aşırı betimlemeli bir dile sahip olduğunu görüyoruz. Otele giriş yaptığı andan itibaren tek ilgilendiği şey; otel hakkındaki dedikodular, eski kiracıların yaşamı, şehirdeki vali, mahkeme reisi, savcılar kimler çiftlik sahipleri, köylülerin bulunduğu ve ikamet ettikleri yerler…İnsanlar bunlardan şüphelenselerde anlam veremeyip umursamıyorlardı.
Tam 12.sayfa da biz yazarın bir başka özelliğini keşfediyoruz. Okuyucuyla konuşuyor. (Bu tekniği bizim edebiyatımızda Ahmet Mithat Efendi kullanmıştır. Hikayeyi yarıda keser ve okuyucuyla konuşamaya başlayıp tekrar hikayeye döner.)
Örneğin; sayfa 12 : Okuyucu olayların beklemek sabrını gösterirse, bu nedeni de yavaş yavaş öğrenecektir.
sayfa 13: Arabacı Selfian, büsbütün başka bir adamdı.Fakat, böyle aşağı tabakadan insanlar yüzünden, okuyucuya değerli vaktini kaybettirdiğim için üzgünüm…
Romanın bu kısmından sonra Çiçikof amaca yönelik hareket etmeye başlar. Ve vakit kaybetmeden şehrin ileri gelen tüm kişilerini dolaşmaya, ziyaret etmeye başlar. Ünlü davetlere, kokteyllere katılır, saygın kişilerle tanışır ve kendini sevdirir. Yazara göre dalkavukluğu da iyi becermektedir.
Çiftlik sahiplerinden biri olan Manilof ile tanışır ve kısa sürede çok iyi anlaşırlar. O, köyün dışında olan eşiyle ve çocuklarıyla yaşadıkları çiftliğine Çiçikofu davet eder. Çiçikof aslında istediği hedefe ulaşmıştır. Bir gün arabacı ve uşağı ile yola çıkar.
Bu kısımda biz manilof, yaşamı, sevdiği sevmediği şeyler, eşi, eşi ile ilişkileri…yani onun hayatına dair ayrıntı denebilecek şeyleri görürüz. Yazarın bir başka özelliği de şu sanırım; karakterlerin fiziki ve ruhi betimlemelerine çok yer veriyor.
Uzun bir yolculuğun ardından Manilof’un çiftliğine varılır. Tanışma faslından sonra Çiçikof, Manilofa birşeyi konuşmak istediğini söyler ve beraber çalışma odasına geçerler. Burada Çiçikof, Maniloftan kendisine kasabadaki ölü canları satmasını ister. Ve kitaba adını veren kısım ve asıl olay bu teklif ile başlar. Manilof şaşırıp,bocalayacak anlayamayacak ama tabiatı itibariyle sorgulamadan bunu kabul edecektir. Yazar burada okuyucuya “anladınız siz onu” der gibi bir gönderme yaparken, Manilofu hala ne olduğunu anlamayan, saf bir konumda çizmiştir. Ve ardından sırf Manilof için açıklama yapacaktır.
Dönüş yolunda hava kararmış, yağmur ve fırtına çıkmıştır. Bir ara atlı araç devrilir ve Çiçikof çamura düşer. Bu halde devam edemeyeceklerdir. Bir evin kapısını çalarlar. Ve burada yazarın betimleme tekniği işe yarar yani sıkıcı olmaktan çıkar ve o yağmurun, şimşeğin, fırtına ve karanlığın, yere düşüşün, sinirin, öfkenin tüm duyguları bize adeta yaşatır.
Evinde kaldığı kişi, tek başına yaşayan eşi vefat etmiş ve yaşını almış bir kadındır. O gece çiçikof orada kalır ve sabah tıkırtılarla gözlerini açar. Yaşlı kadın tıka basa yiyip doyabilecegi, leziz çöreklerin bulunduğu bir kahvaltı hazırlamıştır. Hatta çiçikof buradaki işini hallettikten sonra giderken heybesine bu leziz yiyeceklerden alacaktır.
Kahvaltı sırasında yaşlı kadından kasaba ve kasaba halkına dair bilgiler alır ve Manilofa bulunduğu teklifi yaşlı kadına bulunur.
“Kadın, Manilof gibi davranmamış ve müthiş bir direniş göstermiştir. Çiçikof, pekte paragöz olan bu kadına, bakın size hiçbir getirisi olmayan, hayatta bile olmayan kişiler için para vereceğim sizin ne gibi bir zararınızz ” olacak ki diyordu. Aslında tüm konuşma boyunca anladığım şey kadının bilinmezliğe ayak direyişi değilde elindeki un, yağ, buğday vs.ürünleri satma çabası vardı.
Çiçikof en sonun da çıldırmış, bir anda ayağa fırlamış, kükrek bir sesle bağırırken aslında kadının istediği şeyi de ona teklif edecektir.
“Ben devlet hazinesi memuruyum ve sizden yüklüce gıda maddesi alabilirdim de ama siz herşeyi yokuşa sürüyorsunuz”, der. Bu sefer kadnn yumuşak bir ses tonuyla hitaba başlar. Çiçikof, kadına yalan söylemiştir ama istediğini elde etmiştir.Kadın, calışırken inşaatta ve bir kaç gün önce yangın esnasında ölen bir adamı ona satacaktır.
Çiçikof çok geç olduğunu ve artık yola çıkması gerektiğini söyler ve kadın yolu tarif etmesi onları merkeze çıkarması için yanlarına bir kız çocuğu verir.
Kız onları merkeze götürür ve orada gördükleri han da dinlenmek ve atı beslemek için kalmaya karar verirler. Buradada yeni canlar alma girişimi için hancıya sürekli sorular sormaktadır.Kapıdan içeri iki adam girer.Burada adamların fiziki ve ruhi betimlemeleri yapılır ve adamlardan biri kokteyllerde karşılaştığı biridir ve adı Nozdriyef’tir. Diğerinin adı ise Mijuyeftir.Uzunca bu ikisinin konuşmalarını görürüz. Nozdriyef, Çiçikofu görünce yapmacık ve olduğundan fazla bir sevgi gösterisinde bulunur ve onu evine davet eder. Çiçikof istemese de sonunda kabul eder ve evine giderler. Şuan Nozdriyef, eve geldikten sonra yatana kadar olan süreçte tüm sahip olduğu şeyleri ( atları, köpekleri, çiftliği, bahçesi vs.) gezdirir. Çiçikof ona da ölen kölelerini para karşılığı satması teklifinde bulunur ama ne söylese ne yapsa da yine de onu ikna edemez.
Köleleri satmadığı gibi arkadaşı ona lanette edecektir. Oradan ayrılırlar ve balolarda tanıştığı başka bir arkadaşı olan Sobakiyeviç‘in evine yol alırlar.
Yolda giderken başka bir atlı araba ile çarpışırlar ve bu esnada kahramanımız arabanın içinde olan ve onu etkileyen bir kız görür hatta çocuk diyebiliriz.
Daha sonra yola devam edilir ve Sobakaviçin evine varılır. Bundan sonra uzun bir kısım Sobakaviç’in dış görünüşü, heybeti, ona taktiği lakaplar, evin içinin betimlemesi (duvarlar, tablolar) eşi, yemek sofrası adabı ve karakterine dair (dedikoducu) pek çok özelliği barındıran konuşma ve hareket çıkarımlarından sonra asıl meseleye gelinir.
Ölü canları satın alma konusunu ona da açar ve ilginç birşey olur Sobakoviç bunu hiç yadırgamaz ve “hee öyle mi istiyorsun tamam ücret olarak şunu isterim” der..
Biz buradan da Sobakaviç’in paragöz ve nerden gelirse gelsin yeter ki para gelsin mantığında biri olduğunu anlayabiliyoruz.
Konuşma hararetlenir.Çiçikof sert kayaya çarpmıştır. Ama en sonunda ikisinin de kabul ettiği miktara anlaşırlar ve bir ara Sobakaviç ağzından dedikodu yaparken vâli den ya da posta müdüründen bahsederken; “en azından Piluşkin gibi değiller ve onun da onlarca ölmüş köleleri var ama o benim gibi yapmazdı şanslısın”, der lafı o cimrinin biridire getirir. Çiçikof bu konuyla da ilgilenecek ve Piluşkinin evini öğrenecektir.
Piluşkin sefil bir yaşam sürmektedir. Asilzadelere yaraşır mutlu ve huzurlu bir yuvaya sahip biriyken eşinin ölümü herşeyi yıkmıştır. Önce kızı istemediği biriyle kaçmış sonra oğlu onu hayal kırıklığına uğratmıştır.
Artık sefil, fakir, elinde kalan birkaç hizmetçiyle cimri bir yaşam sürmektedir. Adam insanları sevmemektedir ve uzak durmaktadır.
Sonuç olarak, zor da olsa ona yaklaşır ve ölü kölelerine hatırı sayılır bir miktarda ödeyince Çiçikof’a hürmetle yaklaşmaya başlar.
Bir sonraki gün işi hukuksal olarak imzalarla tamamlamak için anlaşırlar ve o günden sonra Çiçikof kısa süreli şöhretli bir hayat sürecektir. Bir sonraki gün tüm köle satanlarla beraber işlemleri hallederler. İstediği olmuştur istediği ölü canlara kavuşmuştur.
Ama şu vardır ki; kölelerini satanlardan başka kimse bunların ölü olduğunu bilmemekte, satın alındıktan sonra yurt dışında, iklimi zengin ve yaşamaya elverişli olan bir yere köleleri ile beraber göçüp kendilerine yeni bir hayat kuracağını söylemekte ve herkes öyle bilmektedir.
Çiçikof; saygılı, beyefendi, iyi giyinen ve herkesle arasını iyi tutan biridir. Ve bu denli köle satın alıp böyle bir plan yaptığını duyanlar ona “milyoner”diyecektir. Herkes onu evine, ünlü koktylere davet edecek, her yanından geçen onu tanıyacak ve saygıyla davranacak, partilerde salonlarda evlerde hep onun adı geçecek. Kadınlar ayrı bir süs püslerine, giyim kuşamlarına önem verecektir.
Şehirde büyükçe bir balo düzenlenir ve herkes Çiçikofu gözlemektedir. Balodan bir gün önce gizemli bir mektup alır, bu bir aşk mektubudur.
Mektupta, sevgi sözlerinin ardından “baloda olacağım beni bulun” yazmaktadır. Ama ne isim ne de imza vardır. Balo gecesi, kadınlar sürekli Çiçikofun peşinde dolanmışlar ve o da adeta onlar arasında büyülenmiştir ve gözü hep o kişiyi arar acaba kim diye ?…bulamayınca da boşverir ve o da bayanlarla konuşmaya dalar.
Valinin eşi sesini duyurur. Çiçikof o yöne baktığında vali eşinin yanında elinden tutan kızı görür.Kız yolda atlı arabada gördüğü kızdır.
Valinin kızıdır. Selam verirler ve diğer konukları dolanmaya devam ederler. Çiçikof bu andan sonra hiçbir kadını görmez adeta ve kızı gözetlemeye başlar. Onu görmeyince kalabalıkları aşıp, onu anne – kız otururken bulup yanlarına gidecektir ve o kibar adam gitmiştir. Kızların sorduğu şeyleri geçistirir ya da hiç cevap vermez .
Bu durum kadınlari ondan uzaklaştırır “ne de bencil biriymiş “,derler.. ama hepsi kıza bakışlarını görmüşlerdir. Çiçikof kızın yanında saçma da olsa ordan burdan konuşur kendi ile meşgul eder.”
Bu sırada kapıdan içeri Nozdriyef girer ki, Çİçikofla vukuatları olmuş ve kötü ayrılmışlardır. Hemen mekandan ayrılmak ister. Bu dedikoducu adama güvenmez ama Vali, ani manevra ile ona yönelince farkedilir ve Nozdriyef burda ölü kölelerden söz edecektir ve herşeyi yarı içkili anlatır herkes şaşırır ama sürekli gece boyu taşkınlık yapan bu adama inanmazlar.
Gece biter ve Çiçikof’un kısa süreliği saltanatı da biter. Bu da şöyle olur:
Şehrin kadınları ve erkekleri o günde sonra sürekli dedikodular yapar ve etrafa asılsız bir sürü iftira atarlar. Onun için erkekler ölü köle satın alan bir dolandırıcı, haydut, yıllar önce kötü işler yapıp kovulan bir subay, hatta onun için; “İntikam için gelen Napolyon olabilir”, diyeceklerdir.
Burada yazar; Rus halkını eleştirir. Hem kadın olarak hem erkek olarak karakterlerini zayıf bulur. Kadınlarda onun için “kıskançlıklarınında etkisiyle; “Valinin kızını kaçırmak isteyen bir serseri”, diyeceklerdir. Hatta onunla gizlice nişanlandığını, babasının istemediğini annesinin zor durumda kalışı gibi gibi bir sürü senaryo uydururlar ve annesi kıza bu dedikodulardan dolayıda sert çıkacaktır.
O ise doğruyu onu hiç tanımadığını ve konuşmadığını söyleyecektir. Sonuç; Çiçikof arabacısı ve uşağına hazırlanmalarını ve gideceklerini söyler. Ve yola çıkarlar oradan çok uzaklara giderler.
Kitap sona varacak ve yazar tam da bu kısımda kahramanımızın kim olduğunu anlatmaya başlar. Çocukluğu, gençliği, girdiği işler ve buralara geliş serüveni…
Yazar, hem bizle hem kendisiyle konuşmaya başlar.Okuyucudan özür diler. Niye daha soylu birini kahraman olarak secmediğinden bahseder.
Der ki; “…işte ben kahraman olarak erdemli bir adam seçmek istemedim. İnsanlığı koruyanların artık dinlenme zamanı gelmiştir. Niçin mi diyeceksiniz? Erdemli insan ifadesi, bugün onları kullananlar tarafından değersizleştirilmiştir.Hemen her yazar erdemli insanı kalemiyle anlatırken hırpalanmıştır. O derece ki, erdem boğulmuş, öldürülmüş, gölgesi bile kaybolmuş, bir deri bir kemik kalmıştır.Erdemli adamdan iki yüzlülükle söz edilir ona hiç saygı gosterilmez.Bu nedenle alçak adamları ele almanın zamanı gelmiştir ” der.
Çİçikof oradan uzaklaşacak ve bir daha oraya dönmeyecektir. Gittiği yerde hem soylu hem sıradan yine pekçok kişiyi tanıyacak ve dost olacaktır ve bu saye de bizde pekçok farklı karakter tanıyacağız.
Çİçikofun, ölü canları isteme amacını kitabın sonlarına doğru yoğunca göreceğiz.O zengin olmak, bir çiftlik sahibi olmak ve eski gücüne kavuşmak istemektedir.
Ölü canları satın alacak ve devlet her köle başına yine para verecektir, böyle bir açıklıktan faydalanıp kendine de birikmiş paralarını da katarak çiftlik kuracaktır.
İşler umduğu gibi ilerlemez. Çiçikof’un yaptığı oyunu anlayan prens onu tutuklattırır.Çiçikof hapiste bedbaht durumdadır ama hala paralarını ve giden zenginlik ve fırsatları düşünmekte ve hüzün duymaktadır. Arkadaşı onu oradan çeşitli yollarla kurtarır ama ondan bu işleri bırakmasını ve düzgün bir insan olmasını ister. Çiçikof değişmiştir. Ve kararlı bir şekilde yeni hayata atılır.
Başka bir şehre gitmesi şartı ile salınır ve birikimleri, uşağı Petruşka, arabacısı Selifan ile birlikte başka bir şehre gitmek üzere yola koyulurlar.
Düşüncelerim: Bol öğüt ve nasihatler barındıran, kötü ruh ve iyi ruh zıtlığının en perspektif şekilde sunulduğu bir roman olmuş.
Yazar, insan karekterleri konusunda deneyimlidir. İyiliğin ve namusluca çalışmanın getirilerini, kötülüğün ve kolay yoldan düzenbazlıkla elde edilen servetin uçuculuğunu sadece Çiçikof ile değil roman içinde ele aldığı 30’a yakın farklı karekterle ele alır.
Kitap; çiçikof şehirden uzaklaşır ve son diye bitmez. Aksine yine yazarımızın nasıl ve neden iyi insan olmalıdır.Namuslu olmak ve bu değerlere sahip çıkmakla ilgili görüüşleri verilerek son bulur. Şu da dikkat çekicidir ki, yazar bir Rus’tur ve orada yaşamaktadır.
Yine de adaletten yana davranır. Kendi halkında ahlaksal çöküntü görmektedir hem kadınlarında hem erkeklerinde nefsi ve ahlaki zayıflıklıklar görmektedir ve onları eğip bükmeden, kendi milletimin insanı demeden açıkça ve sadece ahlak kurallarını göz önünde tutuarak değerlendirir.
Tek eksik yanı yoğun ve sık aralıklarla verilen insan betimlemeleri ile yoğun çevre betimlemeleri, yer yer kitaba bitmezlik duygusu katmıştır.